Abdülkadir Selvi, ‘Gezi Affı’nı yazdı: Mehmet Uçum’dan itiraz var

Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in yaptığı görüşmede Gezi Parkı Davası’nın masaya geldiğini yazdı. Selvi, Can Atalay ve Osman Kavala’nın da aralarında bulunduğu Gezi Davası mahkumları için Özgür Özel’in yeniden yargılama talep ettiğini kaleme alırken görüşme sonrası Erdoğan’ın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’u AKP Genel Merkezi’ne çağırarak görüştüğünü aktardı.

Bugün ise Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, sosyal medya hesabı Twitter’dan paylaşımda bulundu. Uçum, “Bir pazar notu” başlığıyla yaptığı paylaşımında, ‘Sivil İtaatsizlik’ kavramı üzerinde durdu. Paylaşımında Uçum, “Hak ve adalet talepli sivil eylemler ile günümüzdeki sivil itaatsizlik eylemleri arasındaki nitelik farkının görülmesi gerekir. Aksi takdirde hiç farkına varılmadan emperyalizmin ideolojik aygıtlarının ve projelerinin çok kullanışlı aparatları ve aktörleri haline gelinir” dedi.

Uçum’un bu paylaşımı daha önce de Gezi Davası’nda ceza alanların yeniden yargılanabileceğini zira “ortadan kaldırmakla” suçlandıkları hükümetin cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle zaten ortadan kalktığını yazan Selvi’ye ‘itiraz’ ettiği yorumlarına neden oldu.

“BİR PAZAR NOTU”

Uçum’un paylaşımı şöyle:

“Sivil itaatsizlik kavramını 19. Yüzyılda Abd’de Henry David Thoreau, bizzat kendisinin yaptığı kölelik karşıtlığı için vergi ödememe eyleminden esinlenerek geliştirdi. Özet olarak zaman içinde yasanın özüne uyarak yasalara uymayan, şiddete başvurmayan, yasaya aykırı ama vicdana uygun ve suç olmayan eylem olarak tarif edildi. Mahatma Gandi bu manada sivil itaatsizliğin en önemli uygulayıcılarından kabul edilir.

Ancak soğuk savaş sonrası sivil itaatsizlik kavramına başka bir mana yüklendi ve başka bir misyon verildi. Yasanın özüne uyma, şiddetten uzak durma, vicdani olma, suç sayılmama gibi unsurlar belirsizleştirildi. Ki bu unsurlardan yasanın özüne uymanın ve suç sayılmamanın gerçeklikte ne kadar karşılığı olduğu ayrıca tartışma konusuydu. Kavramın itaatsizlik kısmı şartsız olarak devlete ve bütün iktidara karşı itaatsizlik olarak belirleyici unsura dönüştürüldü. Devlet karşıtı ve gayri meşru her türlü eylem sivil itaatsizlik ve sivil direniş olarak tanımlandı. Batılı ideolojik merkezler, sivil direnişler ve sokak hareketleri için el kitapları hazırlatıp tercüme ettirip hedef ülke vatandaşlarına dağıttı. Bu çıplak saldırganlığı perdelemek için de emperyalist ideolojik odaklarca özellikle ve sistematik olarak sivil hak ve adalet arayışlarının da sivil itaatsizlik/sivil direniş olduğu şeklinde propoganda yapıldı. Böylelikle hak ve adalet talepli sivil eylemlerin meşruiyetini örtü olarak kullanıp “sivil itaatsizlik” ayaklanmaları yaptırarak emperyalist yayılmacılık için uygun ortamlar oluşturmak amaçlandı.

“EMPERYALİZMİN İDEOLOJİK KAVRAMI: SİVİL İTAATSİZLİK”

Yani “sivil itaatsizlik” soğuk savaştan sonra emperyalizmin ideolojik kavramlarından biri haline dönüştürüldü, sonuçları saldırgan ve yıkıcı olan bir anlamda “nihilist sivil itaatsizlik” denebilecek şekilde yeniden üretildi ve emperyalist yayılma için bir perspektif olarak kullanıldı. Yirminci yüzyılın sonlarından itibaren hak ve adalet esaslı sivil eylemlerle emperyalist projelerle işbirlikçi sivil itaatsizlik özdeşleştirilerek, özellikle milli devletlerin zaafa düşürülmesinde ve nihayetinde tasfiyesinde çok etkili bir araç elde edildi. Soğuk savaş sonrasının “turuncu devrimleri”, “Arap baharları” bu amaçla teşvik ve tahrik edildi. Türkiye’de emperyalist bir planlamayla yapılan işbirlikçi gezi eylemi kaos hedefli yıkıcı sivil itaatsizlik eylemlerinin tipik örneğidir. Gezi benzeri eylemler başta Brezilya başka ülkelerde de pazarlandı.

“SİVİL İTAATSİZLİK EYLEMLERİ KAOS HEDEFLİ EYLEMLERDİR”

İşbirlikçi ve nihilist sivil itaatsizlik eylemleri kaos hedefli eylemlerdir, somut hedef ise güvensizlik ortamı ve iktidar zaafiyeti oluşturmak, amaç da emperyalizmin hizmetine girecek bir iktidar değişikliği sağlamaktır. Bu açıdan Ukrayna örneği ibretliktir. Bu eylemler pozitif ceza hukuku açısından her zaman suç sayılan eylemler olur. Suçun niteliği değişen şartlara göre değişmez veya değişen durumlara göre eylemin suç niteliği ortadan kalkmaz. Ayrıca bu eylemler hedef alınan ülkeye ve topluma karşı ihanet eylemleridir ve bu ihanet o milletin tarih bilincinde kalıcı izler bırakır. Bu ihanet eylemleri toplumda ve bireylerde travmalar oluşturur ne kadar zaman geçerse geçsin affedilmez veya hoş görülmez. Bu tip eylemler hiç bir zaman hukukun koruması altında olmazlar, olamazlar.

“SİVİL EYLEMLER HUKUKUN KORUMASI ALTINDADIR”

Hak ve adalet hedefli olduğu için meşru sayılan sivil eylemlerde amaç ise bir hak elde etmek ve/veya bir hakkın uygulanmasını yahut bir adalet talebinin gerçekleşmesini sağlamaktır. Örneğin Abd’de üniversitelerdeki Gazze eylemleri adalet talepli sivil eylemlere önemli bir örnektir. Hak ve adalet talepli sivil eylemler nihayetinde meşru düzeni geliştiren bir işlev görür. Demokrasiyi ve sosyal adaleti güçlendirir, demokratik toplumun gereği olan eylemlerdir bu nedenle hukukun koruması altındadır.

“SİVİL EYLEMLER İLE SİVİL İTAATSİZLİK ARASINDAKİ FARK”

Hak ve adalet talepli sivil eylemler ile günümüzdeki sivil itaatsizlik eylemleri arasındaki nitelik farkının görülmesi gerekir. Aksi takdirde hiç farkına varılmadan emperyalizmin ideolojik aygıtlarının ve projelerinin çok kullanışlı aparatları ve aktörleri haline gelinir”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir